25 Ocak 2009 Pazar

Osmanlı’nın dönüm noktası Çaldıran’dan sonra aranmalı

Osmanlı’nın dönüm noktası Çaldıran’dan sonra aranmalı

Lowry’nin “Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi” adlı kitabı, Osmanlı’nın az bilinen kuruluş dönemine ışık tutuyor.
ABD’li tarihçi Heath W. Lowry, “Çaldıran Savaşı’ndan sonra Yavuz Sultan Selim, Arap dünyasını fethetmeye başlıyor; devletteki Müslüman nüfusun oranı yüzde 20’lerden yüzde 50’lere çıkıyor” diyor

Princeton Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Heath W.. Lowry’nin Türkiye’yle arası
ndaki dostluk 45 yıl öncesine dayanıyor. 1964’te, 21 yaşındayken ABD’nin Barış Gönüllüleri programı çerçevesinde Balıkesir’in Bereketli köyünde 2 sene kalan Lowry, bu deneyimin de etkisiyle Türkiye tarihi üzerine çalışmaya başlar. Araştırmacı, 1970’lerde Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kuran öğretim üyeleri arasında yer alır ve ardından çalışmalarını Harvard Üniversitesi’nde sürdürür. 1983’te de Washington’da Türkiye Çalışmaları Merkezi’ni kurar.
Lowry, 1993’ten beri bünyesinde bulunduğu Princeton’ın Yakındoğu Araştırmaları Kürsüsü’nden izinli bu sene. Profesör, belli aralıklarla Bahçeşehir Üniversitesi’nde ‘Erken Dönem Osmanlı Tarihi’ konusunda ders ve seminerler veriyor. Üniversite, geçtiğimiz günlerde Lowry’nin “Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi 1350-1550” adlı çalışmasını Türkçe ve İngilizce yayımladı.
Çalışmalarına dair sorularımızı yanıtlayan Lowry’nin 2003 yılından beri, Kuzey Yunanistan’ı dağ tepe gezerek ve dönemin vergi kayıtlarını içeren tahrir defterlerini satır satır inceleyerek oluşturduğu kitap, Osmanlı’nın az ve hatalı bilinen kuruluş dönemine ışık tutuyor...

Tarihçilerin bakışı

14. ve 15. yüzyıl Osmanlı tarihine dair sınırlı bilgiye sahip olduğumuzu vurguluyorsunuz...
Maalesef; başka ikincil kaynak olmadığı için 16. ve 17. yüzyılda yazılan tarih çalışmalarına bakarak bu dönemi anlamaya çalışıyoruz. Oysa bu kaynaklardaki bakış açısında sorun var: Osmanlı, 16 ve 17. yüzyılda, ağırlıklı olarak Müslüman ve Sünni bir imparatorluk haline gelmişti. Dönemin tarihçileri de bu bakışla yazdılar tarihi.

Erken dönem ne açıdan farklıydı?
Osmanlıların Doğu Anadolu ve Arap ülkelerini fethetmeleri, 15. yüzyıl sonunu ve 16. yüzyılı buldu. O zamana kadar Osmanlı idaresindeki nüfusun en az yüzde 80’i gayrimüslimdi! Osmanlılar en başından o kadar pratik bir zekâyla yola çıktılar ki; amaçları bu insanları Müslüman yapmak değil, en etkili şekilde idare etmek, vergi toplamaktı.
Anadolu’dan gelen dervişler mi bu nüfusu idare edecekti? Hayır. Bölgelerin Hıristiyan çocuklarını alıp, eğitip, Türkleştirip yeniçeri olarak geri yolladılar.
Ancak yeniçerilere dair genel bilgiler bu dönem için geçersiz. Yeniçerilerin ailelerinden koptukları, evlenmedikleri, merkezden maaş aldıkları, sadece görevlerine adanmış oldukları düşünülür. Oysa bu döneme dair incelediğim tahrir defterlerinden çıkan sonuçlara göre, yeniçerilerin önemli bir bölümü maaşlı değil, tımarlıydı ve evleniyordu.

Bu bilgiye nasıl ulaştınız?
Balkanlar’dan 15. yüzyıla ait 57 tahrir defteri topladım: 15. yüzyıla ait tek gerçek yazılı kaynaklarımız bunlar. Böylece, 12 bin 500 yerel idareciye dair veri tabanı oluşturdum. Bu isimlerin 4 bini Hıristiyandı ve yerel nüfustandı.
Osmanlılar, Balkanları yüzlerce senedir idare edenlerin bir kısmını idari mekanizmalarına dahil etmişlerdi yani. Bu bir zorunluluktu: Çünkü Osmanlı akıncılarının fethettiği yerlere, öyle arkadan gelip yerleşen Türkmen kitleleri yoktu! Aynı şekilde yeniçeriler ister istemez, bölgede Müslüman nüfus olmadığı için Hıristiyan kızlarla evlendi. Ama bu fikirleri herkesin kabul edeceği iddiasında değilim!

Batı’ya ilerleyiş

Osmanlıların kalıcı bir perspektifle yerleştiklerini vurguluyorsunuz çalışmanızda.
Osmanlılar adeta net bir programla Batı’ya doğru ilerledi. Örneğin Dimetoka fethedildiğinde, kentin muazzam surlarının hemen 300 metre dışında Yıldırım Beyazıt büyük bir cami, yanında bir hamam, kervansaray, imaret yaptırıyor.
Böylelikle kent, sur dışında büyümek durumunda kalıyor. Bugün de kentin merkezi o caminin etrafındadır.
Hiçbir Müslüman mahallesi yokken böyle bir caminin yaptırılması şaşırtıcı. Bu aslında bir siyasi simgedir. Osmanlı’nın bu topraklara kalıcı olarak yerleşmek niyetinde olduğunu gösterir.

Kitapta yer alan, kendi çektiğiniz yüzlerce fotoğrafla, ikinci temel kaynağınız olan bölgedeki Osmanlı yapılarını belgeliyorsunuz.
Evrenos ve büyük oğlu, dokuz tane imaret yaptırmıştı; çünkü ordularının önemli bir kısmı işsiz dervişler, haydariler, kalendarilerdi.
Bu insanların bakılması ve köylüleri yağmalamaması için onlara zaviye ve imaret yapmak şarttı. Her zaviye yemek dağıtıyordu. Fakir Müslüman ve Hıristiyanların buralarda bir araya gelmesi belki ilk kaynaşma zeminini oluşturmuştu.
Muhtemelen din değiştirmelerde bu zaviyelerin büyük bir rolü vardı.

Kitapta, 1516-1517 yıllarını Osmanlı tarihinin ‘fay hattı’ olarak niteliyorsunuz...
Bana kalırsa Osmanlı tarihindeki asıl dönüm noktası, İstanbul’un fethinden ziyade 1516-17’de aranmalı.
Çaldıran Savaşı’ndan sonra Yavuz Sultan Selim, Arap dünyasını fethetmeye başlıyor; devletteki Müslüman nüfusun oranı ilk defa yüzde 20’lerden yüzde 50’lere çıkıyor.
Ayrıca Yavuz, Arap ulemasından pek çok kişiyi İstanbul’a getiriyor; Arapça, resmi belgelerde de öne çıkan dil oluyor. Başka bir deyişle devlet giderek Sünni bir imparatorluk haline geliyor.

Milliyet

N. Konuk'a teşekkürlerimizle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder