- turkistan'da dogan ve ibni sina'ya onculuk etmis olan aristoteles'ci 10. yuzyil turk-islam dusunuru.
- türk asıllı bir feylesof olan farabi, türkistan'ın farab kentinde doğduğu içün bu adla anılır olmuştur.. zaten asıl adı, pek öyle her daim anılacak türden de değildir: "ebu nasr muhammed bin turhan bin uzluğ" gibi.. tamsayılı zamanların adamı olan farabi bey, gençliğinde bağdat illerine gelerek, felsefe, mantık ve matematik gibi latif ilimler üzerine eğitim görmüş; ruhunu da müzikle eğitmiştir.. nitekim, bu hususta "büyük müzik kitabı" nam zarif bir eseri de mevcuttur..
islam felsefesinin kurucusu olan farabi, tümüyle aristo'cu bir felsefi dizgeyi savunmuştur; bilgiyi en ulu erdem olarak bellerken, aklı da en mühim yetiden saymıştır.. buradan hareketle, ilgilendiği tek mevzuu da epistemoloji olmuştur bittabii.. duyulara ve akla dayalı bilgi sistemlerinden dem vurup durmuştur yaşamı boyunca.. dem vurmuştur amma, bu iki sistemi islam felsefesiyle harmanlamaya davrandığında ise, fazlasıyla kaçak çay içer gibi olup, keskin aromadan ötürü bayılmıştır..
en mühim felsefi eseri olan "fusus-ül hikem"de (bilgeliğin kıymetli taşları), akıl hadisesiyle o kadar çok uğraşmış, ömrünü bu uğurda öylesine tüketmiştir ki, sonunda, "akıl akıl, gel s.." cümlesini tamamlamaya muvaffak olamadan hakkın rahmetine kavuşmuştur farabi bey.. - (bkz: farabi sokak)
- felsefeyle ugrasmis,islam velsevefisinin temelini atan abilerimiz arasinda yer almistir.udun gelisimine onemli katkilarda bulunan amcamiz,turkistanin farab sehrinde dogmustur.
- ilk turk-islam feylesofu olan adam.
- eskiden tünelde bulunan filateli dükkanı
- (bkz: ideal devlet)
- havanın titreşimlerinden ibaret olan sesin fiziki ilk açıklamasını yapmıştır.
- kanun denilen, bir köşesi kesik dik dörtgen şeklinde üzerinde 72 tane 2li ve 3lü tel bulunan ve dizler üzerinde parmaklar ile çalınan çalgının mucidi.
(bkz: kanun/4)
(bkz: kanun/12)
(bkz: kanun/27)
(bkz: kanun/33) - batıda tanınan tek türk asıllı filozof. ibni sina ya da mevlananın türk olduğu tartışmalıdır.
- bağdat'ta süryani bir hıristiyanın* öğrencisi, süryani bir hıristiyanın* da hocası olmuş türk filozof. arapça yazmıştır ama arapça metinler kaybolursa latince de okunuyor yazdıkları. örneğin elimizde arapça aslı olmayan "didascalia in rethoricam aristotelis"te dallı budaklı aristo mantığını olağanüstü bir tutumlulukla toparlar ve aristo'nun 8 "mantık" kitabına yol haritası sunarken önce bir lego tadı verir ama ardından yaptığı yorumla akılları başlarından alır:
bilgi edinmenin ve aktarmanın yolları neler? yola sözcüklerle ya da kavramlarla başlıyormuşuz. bunlarla bilgi edinilmez, bu düzeyde yanılmak diye bir şey de yok. "kategoriler"in konusu.
sonraki basamak: sonra onları birbirine bağlayıp türlü türlü önermeler elde ederiz ki doğruluk ve yanlışlık da o zaman başlar. bu konuyu "yorum üzerine" işliyor.
bir basamak daha: şimdi bu önermelerden ikisi öncül olur da geçerli bir sonuç verirlerse bu üç önermeli yapıya bilindiği gibi aristo tasım* diyor ve bu çıkarımın geçerlilik düzenini "birinci çözümlemeler"de anlatıyor. (kşz: analitik önerme)
doruk: işte bilgilenmenin en sağlam yolu apaçık öncüllerle geçerli bir tasım yapmak. böyle bir sava "kanıtlayıcı sav" diyor aristo.* kanıtlayıcı savlarla oluşturulan bilgiler bütünü en sağlamıdır ve bu bütüne aristo bilim* diyor. ama ne aristo ne de farâbî bilimden bugün bizim anladığımız şeyleri anlıyor. (bkz: bilim/1) (bkz: roger bacon) çıkarımların geçerliliğini "birinci çözümlemeler"de ele alan aristo, öncüllerin apaçıklığını da "ikinci çözümlemeler"de işliyor. (kşz: kritik der reinen vernunft)
bir basamak aşağı: artık doruktan aşağı iniş başlıyor doğallıkla. çıkarımımız geçerli ama öncüllerimiz yalnızca olası ise, bundan bir "diyalektik sav" elde ederiz ancak. "topikalar"ın konusu bu. (kşz: yanlışlanabilirlik) (kşz: karl popper) (kşz: thomas kuhn) (kşz: sentetik önerme)
bir basamak daha: ama çıkarımımız zaten baştan geçersizse, bundan olsa olsa bir "sofistik sav" olur. "sofistik savların çürütülmesi" bunu inceler. (kşz: protagoras) (kşz: thrasymachus)
bir basamak daha aşağı: çıkarımımız tammış gibi görünüp de tam değilse bu "retorik sav" olur ve doğallıkla "retorik"te işlenmiştir. (kşz: phaidros)
yolun sonu: şiir. bütün bu çıkarımlardan sıkılıp olayları arka arkaya anlatıyorsak* ve konudan konuya olaydan olaya rahatça atlıyorsak, o zaman ya "ilyada"daki gibi bir olay anlatıyoruzdur ya da "odysseia"daki gibi bir yolculuk anlatıyoruzdur. bu da artık "poetika"nın konusu.
işte farâbî'nin aristo mantığının 8 kitabı için çıkarttığı bu yol haritası bir tırmanış ve bir iniş. sağlam bilgiye, bilime ve gerçeğe adım adım yükseliş ve sonra ondan adım adım iniş. hazır gerçeğe ulaşmışken, iniş niye peki? gerçekle ilgili yol haritaları hep bir ilerleme ya da yükselme değil mi? (bkz: onuncu yıl marşı) farâbî'ye göre aslında aristo'nun mantığının izlediği bu çıkışlı-inişli yol, platon'un "devlet"indeki ünlü mağara alegorisinde tutsağın mağaradan çıkıp dışarıda gerçeği* gördükten sonra mağaraya geri inmesine koşuttur. (bkz: mağara alegorisi) (kşz: isa'nın dirilişi) (kşz: miraç)
eğer farâbî haklıysa, yani eğer aristo'nun mantığı aslında mağara alegorisinin çizdiği yolu izliyorsa, o zaman gerçeğin yolu öğeleri anlayıp sonra o öğeleri doğru ve geçerli biçimde eşleştirmekten geçiyor. sonrasında mağaraya dönerken, yeniden insanlar arasına dönerken, insan yanında diyalektik, sofistik ve retorik savlar bulundurmalı ki sokrates gibi pisi pisine öldürülmesin. (bkz: takiyye) (bkz: leo strauss) (bkz: neocon) mağaraya döndüğü zaman bu savlar bile işe yaramıyorsa, insan bir şiir, bir mesel, bir hikaye anlatabilmeli. "mağara öyküsü" gibi bir hikaye örneğin.
(bkz: recursion) - portekizcede "eski, kalın veya sıkıcı kitap" anlamına gelen alfarrábio kelimesi bu üstün zatın isminden türemiştir. demek ki o devirde yaşamış portekizliler felsefeye yahut kitaplara saygısı olmayan boş beleş insanlar imiş.
- dtcfnin en büyük salonunun ismi.
- batı'da alfarabius veya avennasar olarak bilinen islam felsefesinin türk asıllı düşünürü.
- batıda alfarablus dahi denir.
- ünlü islam filozofu farabi, öğretilerinde aristoteles’in aklı temel alan yöntemlerini kullanarak felsefe ile islam dinini uzlaştırmaya çalışmıştır.
farabi, platon ve aristoteles’in her şeyin üzerindeki tek ve gerçek varlık kavramını islam dinindeki tanrı kavramıyla özdeşleştirmiştir. tanrı sonsuzdur, her şeyin başıdır ve varlığını kendisinden alan tek varlıktır.
farabi’ye göre tanrı ilk önce aklı yaratmıştır. bu nedenle bilgi aklın kendisinde vardır. kimi bilginin ortaya çıkması için deney gereklidir, kimi bilgiye ise yalnızca akılla ulaşılır. farabi’ye göre insanın bilgiye ulaşma sürecinde akıl ve deneyin dışında “nazar” diye tanımladığı üçüncü bir yetisi daha vardır. farklı alanlarda kalp gözü, ilham perisi, üçüncü göz, altıncı his gibi tabirlerle anılan bu yeti, insana bazı dolaylı bilgileri verir.
farabi, duyularla elde edilen bilgilerin bilimsel olmadığını, bu bilgilerin akıl yoluyla bilimsel hale getirildiğini söyler. kesin ve genel geçer bilgilere ancak akıl yoluyla ulaşılır.
farabi’ye göre insanın doğada yaptığı her araştırma tanrı’nın işaretlerini ortaya çıkarma amacını taşır. ona göre insanın varolma nedeni, tanrı’nın evrenin her köşesine gizlediği bilgilere ulaşmaktır. - dokuzuncu nesil çaylak.
- askerdeyken arkadaşıma, "sen farabi yi bilir misin be hey divane" diye sordugumda, yanıt olarak; " s.kerim fahri abi ni şimdi haaa" diye cevap alıp şoklardan şok begenmeme sebep olmuş düşünürün adıdır.
- bestekarlık yönü de bulunan türk bilim adamı. kanun dediğimiz müzik aletini icad etmiştir. 70 kadar eseri vardı ve bunların 20 cilt olanlarıda vardır. uzun zaman mısır'da oturduktan sonra halep'e gelmiştir. halep'teki hemedanoğullarından, seyfüddevle ali adındaki türk beyinden ikramlar görmüştür. sarayda kaldığı süre içersinde saraydaki diğer alimler onu imtihana kalkışmışlar sonunda üstünlüğünü anlayıp büyüklüğünü kabul etmişlerdir. hükümdar yüksek maaş bağlamak istemesine rağmen farabi geçinecek kadar maaş istemiştir. 950 yılında şam'da ölmüştür. babüssagir denilen yere gömülmüştür. babası mehmet adında türk komutandır.
- en az 5-6 dil biliyordu. kısa boylu, köse sakallı, zayıf bünyeliydi, orta asya tarzı türk kıyafeti giyerdi, maddiyata değer vermez, şöhret ve gösterişten nefret ederdi, bir zahit gibi yaşadı, ikram ve ihsanları geri çevirdi, hiç evlenmedi, mal mülk edinmedi.
- "alem büyük insandır, insan küçük alemdir
insan hiçbir şeyin gerçeğini idrak edemez, çünkü onun bilgisinin başlangıcı duygulardır.
aklı aracılığıyla ancak benzeyenleri ve ayrılanları seçebilir."
diyerek insana farklı bir bakış açısı ile yaklaşmıştır. - (bkz: muallim-i sani)
- yazdığı onca eserden sadece yirmibiri kalmıştır günümüze.bunlar;uygarlık politikaları,müzik sanatı,bilimlerin sayımı,aklın anlamları,mutluluk yolu,ideal kent halkının görüşleri onun fikiglerini binyıl sonrasına taşımıştır.
- iki amacı vardı.ilk amacı aristo felsefesi ile platon felsefesi arasındaki çelişkileri ortadan kaldırmaktı.ikincisi ise felsefe ile din arasında köprü kurmaktı.yaptığı çalışmalar felsefe bilginleri ile din alimleri arasındaki sürtüşmeleri bir ölçüde ortadan kaldırırken,mezhepler arasındaki çatışmalarıda yumuşatmıştır.
- ses üzerine çalışmalarının sonucunda aslında türk mûsikisinin doğal ses sistemini ortaya koymaya çalışmış bir nevi müzikologdur aynı zamanda. bestekâr olduğu iddia edilir. klâsik türk müziğinde saz eserleri repertuarında dü şems diye anılan rast peşrevi farabînin bestelediği rivâyet olunur, ayrıca hicazkâr-ı kâdim (bildiğimiz hicazkârdan daha farklı ve çok daha eski) sâkil peşrev de ona atfedilmiştir.(panopticon, 08.07.2008 00:01 ~ 04.10.2008 23:53)
#13598043 !?
- kendisini pek bilmediğimi bildiğim düşünür.
vee, "türküm doğruyum çalışkanım"dan sonra çalan zille koştuğumuz sınıflarda bize anlatılmamış türklerden biri.
niye onla da gurur duymuyoruz madem türk?
(bkz: sürekli soru soran çocuklar) - orumcek adam'la efsanevi bir dovusleri vardir.
- asıl adı muhammed bin tahran bin uzlug olan felsefeci.
- descartes'in fikirlerinin asıl kaynağıdır. descartes farabi'den oldukça etkinlenmiştir.
zorunlu varlık ve mümkün varlık tanımları ile tanrı fikrini açıklamıştır. ona göre varlık ya zorunlu (vacib'ül vücud) ya da mümkün varlık (mümkün'ül vücud) olmak zorundadır. bu durumun dışında üçüncü halin imkansızlığı uyarınca başka bir ihtimal yoktur.
mümkün varlık, var olmak için yaratılmaya ihtiyaç duyan varlıktır. varlık sebebinin bir nedeni vardır. nedenler silsilesi mantıksal olarak bir nedende durmak zorundadır. burası da zorunlu varlığın olduğu yerdir. zorunlu varlık yaratılmaya ihtiyaç duymayan varlıktır. bu yüzden yaratılmamıştır. o ilk nedendir ve ilk nedenin bir nedeni yoktur. varlığı ezelden gelmektedir ve sonsuzdur. var olan her şey ondan "taşmaktadır". onun ne olduğu bilinemez ancak ne olmadığı bilinebilir
ayrıca
(bkz: fazilet şehri) - yerli malı erasmus'a* ismi verilen düşünür.
(bkz: farabi değişim programı)
(bkz: öykünmeci türk eğitim anlayışı) - (bkz: alpharabius)
- taşımaktan son derece memnun olduğum, iki a'sı da uzatılarak söylenmesi gereken (fârâbi) ismim. çocuklar arada "biz sana niye iki kere abi diyoruz farabi abi?" derler, olsun varsın. bir de mükemmel espri yeteneği olan (!) bir arkadaşımın ortaokul döneminde çizdiği "farabi sembolü" vardır ki akıllara ziyan... bir adet araba farı, yanında biri küçük biri büyük çöpten adam (abisi babında)... bazı hocaların gözünde daima bir + puan vardır bu ismi taşımanın ya da bana öyle denk gelmiştir*.
- kendisini pek bilmediğimi bildiğim düşünür.
1 Temmuz 2009 Çarşamba
Kayılar Urfa Suriye Şam üçgeni ve Farabi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder